Hatay Çocuk Festivali Güncesi

Hatay Çocuk Festivali için çıkacağım bu yolculuğun sıradan olmadığının farkındaydım. Rötarsız bir yolculukla İzmir’den, İstanbul’dan gelen uçaklar Şakir Paşa’da buluştu. Böylelikle Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneğimiz adına Sevgili Çiğdem Gündeş ile yollarımız bir kez daha kesişti. Bir an evvel hedefimize varmanın heyecanı ile Adana’dan Hatay’a gitmek için otogara attık kendimizi. Yollar bizi bekliyordu.

Molada konuştuğumuz bir yolcu, yerinde yeller esen binaları, yıkılmayı bekleyen devasa yapıları işaret edip “Siz bir de Hatay’ı görün.” dedi. “Öyle bloklar hatırlıyorum ki bir kedi bile sağ çıkamadı.” Uzun sessizliğin ardından, onlarca kişiyi kapsayan kendi kayıp listesinden söz edip, “En çok, o enkazların içinden seslenen insanlar karşısındaki çaresizliğime yanıyorum.” dedi.

İçimizdeki yangın sönecek gibi değil. Her yanda sıkış tepiş konteyner kümeleri.

“İhtiyaç Haritası Konteyner Köyü”, Kisecik mevkiinde çıkıyor karşımıza. Taksiden inip giriyoruz içeri. Etkinlik başlamış. Hemen kapı önündeki büyük bir kumaşa iz bırakmış çocuklar. İlkokula dönüşmüş konteynerler iç avlu gibi bir meydana açılıyor. O meydanın ucunda sahne, arkasında bir afiş: “Hatay Çocuk Festivali” Etkinlik sınıfımıza çıkınca enlemesine iki konteyner içinde olduğumuzu unutup emekle, umutla kurulmuş kütüphaneyi inceliyoruz: Çocuklar nereye oturur, biz nerede çalar söyleriz?

Çocuklar, sirk gösterisini izliyorlar. Çığlıklar, hayretler, alkışlar dinmek bilmiyor. Bir kez daha geçiyoruz programımızın üzerinden. Hangi şiir, hangi masal, hangi taklit? Sirkin yükselttiği çıtayı aşmak kolay olmayacak. Sirkte havaya atılıp tutulacak bir şey kalmayınca çocuklar dersliklere doluşuyor. Biz de o cıvıltılardan payımıza düşeni alıyoruz. Birlikte çalıyoruz, söylüyoruz, anlatıyoruz. Çok geçmeden oluşan güven ortamı ile çocuklar da şarkı söylemek istiyorlar. Boğazlarını şişire şişire haykırıyorlar duygularını. Ötede bir çocuk, yarım bir şarkının iki sözcüğünü tekrarlıyor. Flütle sokuluyorum yanına. “Penceresiz kaldım anne! Penceresiz kaldım anne! Uçurtmam tellere takıldı.”

Çocukların her biri kendi hikayesini yaşıyor içinde. Hele bir tanesi cümle cümle tekrarlıyor Çiğdem Gündeş’in anlattığı masalı. Etkinlikte sona yaklaştıkça cıvıltılar bir bir uzaklaşıyor. Masal tekrarcısı çocuk, buruk bir şekilde yanımıza sokuluyor. Gideceğimizi biliyor. Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz halimizi. O, bir teselli niyetine, bugünün anısına Çiğdem Gündeş’in yaka kartını alıyor.

Dönüşte Hatay merkezden geçiyoruz. Hani taşra kasabalarına gidersiniz de çarşı merkezine benzer bir yer bulamazsınız ya işte öylesi bir durum karşıladı bizi Hatay’ın kalbinde. Hala çalışan iş makineleri, un ufak edilip demiri alınmış beton yığınları, bir tarla gibi toprağına kadar kazılmış apartman kökleri… Çarşıları, o çarşılarda gidip gelen insanları arıyor gözlerimiz. Nehir kıyısındaki görkemli yapıların yerinde yeller esiyor. Sola dönüp o acıdan uzaklaşıyoruz. Sağlı sollu konteyner kentleri geride bırakıp sabah indiğimiz yokuşları tırmanıyoruz. İnşaat demirlerini bir yumak gibi dolayıp yükünü tutmuş kamyonları bir bir geride bırakıyoruz. Sağımızdaki ovanın ucu görünmüyor. Yeşil filizler kara toprağı örtmek için uzanıyor göğe doğru.

Adana’ya ulaştığımızda Aralık ayına benzemeyen bir akşamda havaalanı meydanındaki kafede birer çay içiyoruz. Günün değerlendirmesi, bizi bekleyen yollar, arkamızda bıraktığımız çocuklar…

Not: Başta Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneğimiz

(@cgydernegi) olmak üzere, paydaşlarımız İhtiyaç Haritası, Goethe-Institut İstanbul (@goetheinstitutistanbul), Tarabya Kültür Akademisi (@kulturakademietarabya) ne bu anlamlı buluşma için çok teşekkür ederim.

Özlem YILDIZ

18 Aralık 2023

Soma